6 Ağustos 2014 Çarşamba

Nil Yeşili




Bugünde akşam oldu der ve günün bittiğine sevinebilir ya da üzülebilirsin ya hani, düşün ki gün nedir anlayamıyorsun ve ne gündüz ne gece gibi asılı bir vakit var ve ruhun o vakit bitmeyen düşünceler süresince varlığından haberdar. Bir sonu olması herşeyin ne büyük bir nimet bilir misin , sonsuza kadar sevmeler bile anlamsız sonlar yokken.

Nil yeşili diye bir renk var hani , pek severdim yaşarken ellerime oje yapmayı nil yeşilini ve bir gün sırf iç kapağı nil yeşili diye tırnaklarımın üzerinde gezindiği sayfada yok gibi göründüğü kitabı alıp dönmüştüm evime. Bana beni hatırlatırdı nil yeşili, bitmeyen umudumu . Aldığım kitap  tek marifeti düşünmek ,beklemek ve oruç tutmak olan bir adamın hikayesiydi ve elbet düşünmeyi, beklemeyi ve oruç tutmayı seçtiğim bir vakitte elime geçmişti bu kitap. Bu yüzden severim nil yeşilini, neyin yanına yakışmayı tercih etse seçmediğim en doğru tercihim o oluverirdi hiç çabasız  Öyle başına buyruk , öyle ne olduğu belli bir renkti bana hep ihtiyacım olanı verdi.

Burda  bekleyişler hep hesaplaşmalı , ne kadardır hesaplaştığının çetelesini tutamadığım bir vakit sürüyor hemde, ne tanıdık.. Bazı şeyler hep varmış gibi.. Yeşilin nili varmış misal, nilin de maviye çalan yeşili..

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Sevmek Yaşarken





"İnsan yaşarken anlamıyor tabi" diye başlayan cümlelerin en şatafatlısını kurarım ben yahu , yaşarken söylenen "yaşarken" lafından kime hayır gelir elbet bir ölüden almalı o tavsiyeyi, hah!, o ölü benim evlat sesimi işit, sana tavsiye verebilecek kadar gerçek bir yokluğum var. O vakit düşüncem yaşıyorken hala, ihtiyacın olursa al buyur diye evrende her neredeysen, oraya koydum..

 Bir zaman pek bir küçük kız çocuğuyum, bakir bir sahil kasabası, yanımda en sevdiğimden bir adam diyor ki bana "sevdiğin insan ne yapsa onu sevmekten vazgeçersin?"..  Gözlerinin içine bakıyorum , "vazgeçmem" diyorum, aklıma gelmediğinden sanma aklına gelen şeyler, hepsi geliyor, hepsine verecek bir reaksiyonum da var sanki yaşamışım gibi el kadar çağımda ,ama sevmek diyor adam , o değişmiyor her nasılsa kızgınlıkta da var olan bir sevgi , nefrette de var olan bir sevgi , küsmek bile sevmekten olmuyor mu sanki... Sarılıyor bana, küçücük yüreğim dokunuyor ağlamaklı gözlerine, "ne yaparsa yapsın sevmeye devam edersin" diyor "gerçekten seviyorsan"..

Bir de kabul vermek var sevmenin özünde her şeyiyle sevmek ve kabul verebilmek seçimlerine ve kimliğine, değiştirmeye gerek duymadan olduğu gibi sevmek, sevdikçe özgür bırakmak var, ne kadar başarabildiğinin sorgusuna bile giremeden..

sen hiç omuzlarından öptün mü kendini, kokunu içine çekip iyiki varım diye haykırmak geldi mi içinden, tüm kusurlarınla sevebildin mi kabul verdin mi tüm seçimlerine ve kayıplarına, verebildiysen ne mutlu sana ve fakat vermediysen , öpemediysen o omuzlarından ve gözlerinin içi varlığına duyduğun şükürle parlamadıysa , nasıl seveceksin senden bile olmayanı hiç düşündün mü.. Onu kanayan yaran mı yapacaksın, değiştirip düzeltmekle onun için daha iyisini düşünüp karar vermekle ve hatta şartlarla koşullarla sunduğun terbiyeli sevginle başka bir ruhu mu yontacaksın .. Sana seslenirim evlat, olmaz, son emanet nefesi de iade ettiğinde kimse değil ,yalnız sen kalacak ve seni yaratan sonsuz sevgiye varacaksın. O sonsuz sevgi seni özgür iradenle baş başa bıraktığı dünyandan , "senin" sevme alışkanlığınla karşılayacak.. sevmek senin için neyse, seni bekleyen de o olacak.. sevmek cezalandırmak mıdır misal, sevdiğini sensiz bırakmak ve aklı başına gelsin midir, bekle..sevmek affetmek midir misal, hoşgörü müdür, bekle.. sevmek büyüklük müdür, yüce midir, coşku mudur gözyaşı olup pınarlarından akan, bekle.. uzun lafın zamansız ve mekansız  kısalığı şudur ki ; sevmek cennet midir sana göre, cehennem mi..bekle.. seni karşılayan o olacaktır, ne  azı ne bir gram fazlası..


Şimdi sor bakalım, sen ne alemdesin ruh de, keyfin mi gıcır yerin mi geniş nedir bu ahkamdan hallice sevmeler de, sor!.. Öyle bir araf ki,, sevmeyi bildiğim gibi "herkesi"sevmeliydim, ben sevgimi bildiğim gibi yalnız "O"'na sunabildim diyip sıramı beklediğim.. Ne azı ne bir gram fazlası evlat ;)





14 Temmuz 2014 Pazartesi

NAFİLE






Yaşarken ölümü hatırlatan ne vardı sahi , belki biraz filmlerden , bir tanıdığın cenazesi ve "her canlı bir gün ölümü tadacaktır" tabelasından geçip girdiğimiz mezarlıklardan başka.. Yaşarken yaşadığını daha az şey hatırlatır insana , şaşır , şaşırmalısın çünkü elindekinin kıymetini bilmez insan kaybetmeden ve yaşam yaşarken kaybetmediğin tek şey elinde kalan..

Burası elinde kalan o tek şeyin yitip gittiği yer, hoşgeldim ..

"Bence ilk şoku fena atlatmadım ne dersin?" diyorum öylece ortaya bir yere, espriye izin verildiğinden emin olmadığım bir hafiflik de geliyor sanki yüreğimin eskiden olduğu yere. Klişeleştirsem diyorum sorsam yahu , sen nesin melek misin ,bana nasıl yardım edeceksin, birlikte miyiz kıyamete kadar yoksa eşlik mi edilecek gideceğim yere kadar ?!

Bir vakit meleklere sarmışım ,yaşıyorum tabi o zaman.. "Meleklerden iste" diyorlar , istiyoruz ama en çok da arabaya park yeri istiyoruz ya da kaçırmadan binebilmeyi o uçağa, öyle şeyler için Tanrı'yı yormayın diyorlar o vakit, çok şey biliyorlar onlar tabi ve biz hep en son öğrenenler olarak kalıp bu ulvi akımları yüceltiyoruz sözüm ona.

Bir akşam vakti , dolunayın ışığı vuruyor arabamın içine ,hep park ettiğim o sokaktayım , bir türlü çıkamıyorum arabamdan dışarı. Anahtarı çekip çıkarıyorum yerinden ama kendimi çekip çıkaramıyorum o girdiğim girdaptan.. Bir sorunum var belli  , adım atmaya değil kafa yormaya ihtiyacım. O ışık işte , aydınlattıkça içeriyi, medet umuyorum o meleklerden, hani Tanrı meşgul ve duymuyorsa sesimi.  Bir iki usturublu cümle kurayım da eksik kalmasın duam diyecek oluyorum, dil varmıyor dönmeye."Ne çok şeye tutundun be insan" diyorum, ilk insandan bu yana aya tutundun güneşe ineğe ve ateşe, danslar ettin oklar savurdun kaderin sinesine yalnız bir Tanrı'ya tevekkül edemedin ama ne çok şeye tutundun.

Meleklerin iradesi olduğu nerde duyulmuş hangi kutsal kitabın özüdür yaradanı rahatsız etmeyin küçük işleriniz için safsatası diye kusuvermişti o anda özüm. Şimdi o anın test edilme zamanı geldi diyemecek kadar üç buçuk atıyorum, " sayın melek ehem öhöm" diyecek ve hatta temizleyecek bir boğaz arıyorum en işveli ses tellisinden ama yok, o ne vakit yapması gereken bir şey oluyor o vakit zambak gibi mis kokusunu etrafıma sararak yanıma geliyor, işte o kadar.. burdan sana bir kart atayım ne çok isterdim dost, arkasına kocaman NAFİLE  yazmayı bir de..

-meleklerle yaşamak-

10 Temmuz 2014 Perşembe

AN İTİBARİYLE





Bir bavulu olur insanın, iyi kötü gideceğin yere götürecek bir şeylerin de vardır içinde.. hani dımdızlak hissetmezsin böylelikle kendini.. Burda dımdızlaklık galaksi boyu, çimdik atıp sıçrayacağım bir derim bile yok ..telefonunu evde unutmuşluğun anlık gerginliği geçer de özgür hissettirir ya bu yokluk sana kendini , öyle bir özgürlük ki alabildiğine, tek taşıdığın seninle sıra bekleyen ruhun..

burası araf mı diye soracak oluyorum benimkine- benimle kıyamet kopana kadar burada olacak anlaşılan. -Türkçe soruyorum gibi oluyorum ama sesim çıkmıyor ,ama duyuyor biliyorum çunkü o da bana cevap veriyor gibi oluyor..gibi mi oluyor yoksa gerçekten mi oluyorunu henüz anladığım söylenemez,öyle çömezim ki bu alemde ne yaşım belli ne varlığım..  aklımdan geçenleri söylemek istiyor olmam mı söylemek istemediklerimin bana kalabilmesine yardımcı oluyor, öyle ya sözlerin söze bürünüp yola düştüğü frekansta başını kuma gömen cümlelerim de var benim,bende kalsın istediğim.. bundan böyle ayan ve beyan mıyız.. hem özgür hem tutsak mıyız .. fermuarı yoksa da kapatabildiğimiz bir ağzımız vardı dünyada, can dilerse susabildiğimiz, şimdi ne yapacağız?

bilen var mı ne zaman kopacak bu kıyamet? o vakte kadar her yer ışık her yer renk , kimisi yerde akıyor kimisi dans ediyor gibi kimi duvar bulsa kendini çarpacak defalarca parçalanmaya çalışılan bir atom gibi.. bu renk oyununa tahammül etmek de mi var sınavda.. Aldığı emirden ve vazifesinden gerisine karışmayan bir meleğim var söylemiş miydim, o bembeyaz bizler gibi değil.. Ne kadar zaman var , burada mı bekleyeceğiz süzülecek miyiz bir yerlere görecek şeylerimiz kaldı mı hala diye sorularıma başlamak istiyorum bir yerlerden artık ama o taraflı olmuyor sanki kimini duyuyor kimi sessizliğe de ben uyuyorum ..

Ne zaman sorusu hiç sorulmamalı belki , öyle düşünüyorum, ne dünyada ne burda, anlamı yok ne tuhaf..

Benim ölçüm saat gün ay yıl idi değil mi , idrakımın çok üzerinde bir hesapsızlık içindeyim şimdi belki bir kaç gün oldu buraya geleli belki bir kaç cümle.. Sabır erdemi dünya hayatı için değil dostlarım , tam da buraya bir hazırlık çok muhtemel bir ihtiyaç ..başı sonu giriş gelişme sonucu olmayan bir tuhaf an, evet an hep an  gibi burası.İlerledik mi acaba diyemediğimiz bir yerindesayma hali ve tek yerinde saymayan şey vicdan muhasebesi..

İyi bir insandım  bence diye aklımdan geçiyor ve sanki gülümsüyormuşum gibi de hissediyorum olmayan ağzımla tam o anda bir ses sarsıyor beni belli ki canını acıttığım biri.. Ama ödeştik diyorum içimden, sonra af da ettik birbirimizi ,ama.. Bu kadar ince hesaba girersek ohooo diyorum , ve gireceğimizi hissediyorum tam da o anda.. Ama bunu bilse insan yaşayamaz ki dünyada, seni yoldan çıkaran ne çok şey oluyor biliyor musun sen hayatta diye bağırmak geliyor içimden haklıyım çünkü! hayır, telafisi yok.. "yaşandı ve bitti"yi dünya hayatında ne çok kullanırdık bizler değil mi , yaşandı ve bitti , neredeysem tam da burası için kullanılan bir deyim olmalı, tam da dönüşün olmadığı bu tek yön yol için.. Dünyada yaşandı ve dünyada bitti ..


eğer cennete gidersem bana muz bahçesi çikolata şelalesi sunana önce sorularıma cevap ver diyeceğim ,önce onlara cevap.. Kader miydi tüm yaşadıklarım,yaşayacaklarımı biliyor muydunuz her detayıyla.. Özgür iradem var dediğim her yol ayrımım ..Ahh, ben seçtim sandıklarım üzüldüklerim ağladıklarım kayıplarım ve gururlandıklarım mutluluklarım başardıklarım .. Tevekkül neydi , tevafuk neydi ? eğer benim bir cennetim varsa ,yeri tam da cevapların açıklandığı makam  olmalıydı...   Ahh bir de nedenini bilmediğimiz tıp hadiseleri belki biraz da mucizeler ve o hayatlara değen altın dokunuşlar.. bu yanımdaki anlatacak mı bana acaba sen karşıdan kaşıya geçiyordun ve biz senin topuğunu kırdık sen vaden dolana kadar yaşa diye,ulvi hikayelerim olacak ve ben bunları bilecek miydim sevap günah muhasebesinden geri kalan vakitte iki hoş sohbet de edecek miydik hey gidi dünya hayatı diye..

dımdızlaklık halim böyle devam ediyor işte, aklımdan geçenleri İngilizce Almanca hatta tamamen uyduruk bir dille anlatsam bile anlaşılır bir yerde olduğumuzu düşünmeye başladım ve bazı renklerin biçime kavuştuğunu.. Evet ,evet şurdaki pembe kızıllık uzun zamandan beri burda olsa gerek belki de yeni geldiği için mi hala farkedilir yüz hatları var gibi sanki.. ayna yok neden, ben nasıl göreceğim kendimi , gözüm de yok zaten dert değil , görebildiğimi düşündüğüm bütün bu şeylerin sadece bir fikir olması bile korkutucu.. 

Kabir, bu tümüyle anlaşılmaz ve hatta ölünce anlarız nasılsaların hala anlaşılamadığına tanık olduğum bu anlarda azaba dönüyor gibi ve dua edenlerimi hissediyor gibiyim, kimlerin olduğunu değil ama edilen dualar olduğunu rengimi uçuk yeşile çeviriyorsunuz..

-Cevap Cenneti-

NAHL





"-İbadet nedir bilir misin Nora?

-Bilirim..

-Nedir?

-Namazdır, oruçtur misal bir de çalışmaktır dürüstçe..

-İbadet anahtardır Nora, Sen ile O arasındaki kapıları aralayan anahtarlardır. Nurundan biraz olsun faydalanmak için attığın adım gösterdiğin çabadır. Görmek isteyişindir, duymak isteyişindir. yüreğindekini sen tarif etmesen de bilen yaradanın , sen de biliyor musun diye sana yönelttiği sorudur. Yalan yanlış okuduğun Arapça duaların değil belki ama yüreğini sızlatan anlara seni döndürüp bir daha bakmana vesile olandır.herşeyin gerekli olduğunu düşündüğün bu hayat da gerçek ihtiyacını sana hatırlatandır. o vakit neden şekli vardır ibadetin diye sorarsın değil mi Nora.. Tarifi olmayan bir yemek , pusulası olmayan bir gezgin ,  fikri olmayan bir beyinle ne kadar  sonuca varabilirse işte insan.."

"Yaradan konuşur bizimle, bazen radyoda çalan bir şarkıdır o bazen nereden geldi konu buraya dediğin bir yabancı muhabbet..ama konuşur mutlaka..Benimle bal kavanozu konuştu en son biliyor musun.. saat sabahın üçü ,"sır, sabır ve armağan "dedi.. "bu bal sana gelinceye kadar kaç binlerce arı binlerce kez kanat çırptı, ziyan etme" ."

-ETME- 

O "AN"




"Sadece nefes alıp veriyorduk. . hiç bırakmadan alıyor ve veriyorduk .. çok uzun sürdü ..ellerim kasılmaya başlamıştı ve parmaklarımı oynatamıyordum, onlar kaskatıydı.. bırakmak istedim , "devam et" dedi.. kırkbeş geçmez dakika sürdü ve ben bu işin nereye varacağını bilmeden hiç bir yerimi kıpırdatamadan öylece uzanıyordum.. O "an"ın gelmesi tam kırkbeş geçmez dakika sürmüştü ve kaybolmuştum işte bir gece siyahında .. bir ben kalmıştım koca dünyadan geri ve içimde gidip gelen bir ölüm korkusu.. devam etmekle etmemek arası bir yerde O'na seslendi: "Beni yaratıp nasıl bu kadar başı boş ve yalnız bırakırsın?! Onca olan biteni yaşamama nasıl izin verirsin?!".. Belki sevgilim belki sevdiklerim ve sevmediklerimle sorunlarım olmuştu ama O'nunla asla.. nerde çıktığını anlamadığım alabildiğine isyan dalgası , nasıl kabara kabara geliyor sahilime.. aktı gözyaşlarım, süzülüp omuzlarıma düştü, hissettim. "Ben hep senin yanındayım" diyişini de hiseettim en ufak bir kelime olmaksızın, buram buram saran şefkati ısıttı yüreğimi, "ölüm" dedim içimden "korkulacak bir şey değil".. Bütün bu karmaşanın son buluşuna sevinemez insanlar, ölenlere ağlar dualar ederiz bir yanımız onlarla yaşasın daima diye.. orda senden başka kimse yok ne bir ses ne bir nefes.. birisine dua edeceksen ölmesini bekleme, git yüzüne söyle , bilsin..benimle gelen tek şey yüreğimi hafifleten sevgiler oldu ve hep o güzel dilekler.. O akşam evine geri dönen ben değildim çünkü, evinden ayrılandım .. Yalnız olmadığınızı bilin , ve sayılı nefeslerinizin kıymetini .." 

..notlarını düşmüş defterine, sormayı sevdiği sorularına cevapları geliyor kendi ayaklarıyla..


-NEFES-

Geride Kalanlara İlk Cümleler






...

"Elim, kolum,bacaklarım  bana ait bir bedenim, rüzgarda uçurduğum saçlarım ,mutluyken içi gülen gözlerim var sanıyorum hala.. Bitti değil mi gerçekten, giydiğim yerde çıkardığım elbisemmiş o benim.. Geldim.. Hani bembeyaz ışık olup nura varmamışız.. kimsenin yaşını kestirebildiğimde yok.. kendimi hava gibi hissediyorum , rüzgar gibi ,nereye eseceğimi bile bilmiyorum. Bana eşlik eden biri vardı yanımda, onu arıyor gözlerim ama sadece renkler , tek görebildiğim. Yabancı olmayı çok severdim yaşarken, bilmediğim bir suya değsin ellerim basmadığım topraklarda aksın elektriğim isterdim, kimse beni bilmesin ama hatırlasın .. Burası gibi değil o yabancılık , aslında çok da tarif edemedim. Yuvamda gibiyim, anahtarını bulamadığım kapımın önünde bekliyor gibi.. içeri girsem herşeyi dışarda bırakabilecekmiş gibi anlatabiliyor muyum biraz.. şu çaprazımda bozbulanık bir renk çok hareketli, istemiyor burda olmayı belli. Halbuki ne öğrendin geldiğin yerde deseler "kabul vermeyi" demek ilk cümlemdi.. 

burası biraz rüyalara benziyor sanki, kimsenin tanıdık ve de yabancı olmadığı öyle araf bir yer.. birisi havaya sevgi parfümü sıkmış gibi  sarmalanmış hissediyorum sudan çıkmışım ve üstüme bir havlu veren olmuş gibi.. Annemin sırtımı sıvaya sıvaya ısıttığı günler gibi şefkat ve ilgi dolu bir parfüm sıkılmış havaya.. şu çaprazımdaki bozbulanık renk, ona bakıyorum nicedir, yorulmayışına, isyanına kederine bakıyorum.. kimsenin sesinin duyulmadığını söylemiş miydim? Homurdanma bile yok.. bir müzik var sanki notalarına kafası takılıyor insanın.. en derin pişmanlığına ve en nahoş vedalarına çekip ruhunu sapanla fırlatır gibi yükseltiyor sonra gökyüzüne, hazza gidiyor bu yükseliş aşk coşkusuna mutluluk gözyaşlarına ,kucaklaşmalara gidiyor akan gözyaşlarına karışan aşkın  tenine.. film şeridi sandıkları ölürken geçmez miydi gözlerinin önünden, ben yoğun bir mide bulantısı üstümde boşluğun tarifsiz kuvveti ile geldim buraya, ne öne ne geriye saran bir film geçmedi gözlerimden, elini uzatan o masumiyete evet dedim ve geldim.. zaman ver deseniz , belki hatırlayamadığınız bir rüya kadar diyebilirim.

elbiselerim verilse de şahsiyet kazansa yeniden ruhum diye bekliyor insan, sarı bukleli saçlarım vardı benim ve bol rimelli yeşil gözlerim .. neyim kalmış ki geriye ağzımdan bile çıkan "hiç" kelime.. Sesim yok düşünün, çığlığım yok, söylediğim şarkılar yok yan masanın narasına kadeh kaldırdığım bir derdim bile yok.. sahi içtiğimiz kadehleri de saymışlar mıdır ? beni ağlatan ,güldüren o dost meclislerindeki her iç çekiş her serzeniş her sandalyeden düşüşün bile hesabını vereceğiz öyle mi?.. 

renklerin renklere karıştığı alabildiğine bir alan burası,ne alt var ne üst.. ne sağım sağım artık , ne solum solum.. Bir kendinle başbaşalık ki ucu fena kördüğüm.."

Nora meleğinin selamını almış ve" Aleyküm Selam" la birlikte rüya sandığı o aleme geçişini tamamlamıştı bile..


-Araf-