6 Ağustos 2014 Çarşamba

Nil Yeşili




Bugünde akşam oldu der ve günün bittiğine sevinebilir ya da üzülebilirsin ya hani, düşün ki gün nedir anlayamıyorsun ve ne gündüz ne gece gibi asılı bir vakit var ve ruhun o vakit bitmeyen düşünceler süresince varlığından haberdar. Bir sonu olması herşeyin ne büyük bir nimet bilir misin , sonsuza kadar sevmeler bile anlamsız sonlar yokken.

Nil yeşili diye bir renk var hani , pek severdim yaşarken ellerime oje yapmayı nil yeşilini ve bir gün sırf iç kapağı nil yeşili diye tırnaklarımın üzerinde gezindiği sayfada yok gibi göründüğü kitabı alıp dönmüştüm evime. Bana beni hatırlatırdı nil yeşili, bitmeyen umudumu . Aldığım kitap  tek marifeti düşünmek ,beklemek ve oruç tutmak olan bir adamın hikayesiydi ve elbet düşünmeyi, beklemeyi ve oruç tutmayı seçtiğim bir vakitte elime geçmişti bu kitap. Bu yüzden severim nil yeşilini, neyin yanına yakışmayı tercih etse seçmediğim en doğru tercihim o oluverirdi hiç çabasız  Öyle başına buyruk , öyle ne olduğu belli bir renkti bana hep ihtiyacım olanı verdi.

Burda  bekleyişler hep hesaplaşmalı , ne kadardır hesaplaştığının çetelesini tutamadığım bir vakit sürüyor hemde, ne tanıdık.. Bazı şeyler hep varmış gibi.. Yeşilin nili varmış misal, nilin de maviye çalan yeşili..

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Sevmek Yaşarken





"İnsan yaşarken anlamıyor tabi" diye başlayan cümlelerin en şatafatlısını kurarım ben yahu , yaşarken söylenen "yaşarken" lafından kime hayır gelir elbet bir ölüden almalı o tavsiyeyi, hah!, o ölü benim evlat sesimi işit, sana tavsiye verebilecek kadar gerçek bir yokluğum var. O vakit düşüncem yaşıyorken hala, ihtiyacın olursa al buyur diye evrende her neredeysen, oraya koydum..

 Bir zaman pek bir küçük kız çocuğuyum, bakir bir sahil kasabası, yanımda en sevdiğimden bir adam diyor ki bana "sevdiğin insan ne yapsa onu sevmekten vazgeçersin?"..  Gözlerinin içine bakıyorum , "vazgeçmem" diyorum, aklıma gelmediğinden sanma aklına gelen şeyler, hepsi geliyor, hepsine verecek bir reaksiyonum da var sanki yaşamışım gibi el kadar çağımda ,ama sevmek diyor adam , o değişmiyor her nasılsa kızgınlıkta da var olan bir sevgi , nefrette de var olan bir sevgi , küsmek bile sevmekten olmuyor mu sanki... Sarılıyor bana, küçücük yüreğim dokunuyor ağlamaklı gözlerine, "ne yaparsa yapsın sevmeye devam edersin" diyor "gerçekten seviyorsan"..

Bir de kabul vermek var sevmenin özünde her şeyiyle sevmek ve kabul verebilmek seçimlerine ve kimliğine, değiştirmeye gerek duymadan olduğu gibi sevmek, sevdikçe özgür bırakmak var, ne kadar başarabildiğinin sorgusuna bile giremeden..

sen hiç omuzlarından öptün mü kendini, kokunu içine çekip iyiki varım diye haykırmak geldi mi içinden, tüm kusurlarınla sevebildin mi kabul verdin mi tüm seçimlerine ve kayıplarına, verebildiysen ne mutlu sana ve fakat vermediysen , öpemediysen o omuzlarından ve gözlerinin içi varlığına duyduğun şükürle parlamadıysa , nasıl seveceksin senden bile olmayanı hiç düşündün mü.. Onu kanayan yaran mı yapacaksın, değiştirip düzeltmekle onun için daha iyisini düşünüp karar vermekle ve hatta şartlarla koşullarla sunduğun terbiyeli sevginle başka bir ruhu mu yontacaksın .. Sana seslenirim evlat, olmaz, son emanet nefesi de iade ettiğinde kimse değil ,yalnız sen kalacak ve seni yaratan sonsuz sevgiye varacaksın. O sonsuz sevgi seni özgür iradenle baş başa bıraktığı dünyandan , "senin" sevme alışkanlığınla karşılayacak.. sevmek senin için neyse, seni bekleyen de o olacak.. sevmek cezalandırmak mıdır misal, sevdiğini sensiz bırakmak ve aklı başına gelsin midir, bekle..sevmek affetmek midir misal, hoşgörü müdür, bekle.. sevmek büyüklük müdür, yüce midir, coşku mudur gözyaşı olup pınarlarından akan, bekle.. uzun lafın zamansız ve mekansız  kısalığı şudur ki ; sevmek cennet midir sana göre, cehennem mi..bekle.. seni karşılayan o olacaktır, ne  azı ne bir gram fazlası..


Şimdi sor bakalım, sen ne alemdesin ruh de, keyfin mi gıcır yerin mi geniş nedir bu ahkamdan hallice sevmeler de, sor!.. Öyle bir araf ki,, sevmeyi bildiğim gibi "herkesi"sevmeliydim, ben sevgimi bildiğim gibi yalnız "O"'na sunabildim diyip sıramı beklediğim.. Ne azı ne bir gram fazlası evlat ;)





14 Temmuz 2014 Pazartesi

NAFİLE






Yaşarken ölümü hatırlatan ne vardı sahi , belki biraz filmlerden , bir tanıdığın cenazesi ve "her canlı bir gün ölümü tadacaktır" tabelasından geçip girdiğimiz mezarlıklardan başka.. Yaşarken yaşadığını daha az şey hatırlatır insana , şaşır , şaşırmalısın çünkü elindekinin kıymetini bilmez insan kaybetmeden ve yaşam yaşarken kaybetmediğin tek şey elinde kalan..

Burası elinde kalan o tek şeyin yitip gittiği yer, hoşgeldim ..

"Bence ilk şoku fena atlatmadım ne dersin?" diyorum öylece ortaya bir yere, espriye izin verildiğinden emin olmadığım bir hafiflik de geliyor sanki yüreğimin eskiden olduğu yere. Klişeleştirsem diyorum sorsam yahu , sen nesin melek misin ,bana nasıl yardım edeceksin, birlikte miyiz kıyamete kadar yoksa eşlik mi edilecek gideceğim yere kadar ?!

Bir vakit meleklere sarmışım ,yaşıyorum tabi o zaman.. "Meleklerden iste" diyorlar , istiyoruz ama en çok da arabaya park yeri istiyoruz ya da kaçırmadan binebilmeyi o uçağa, öyle şeyler için Tanrı'yı yormayın diyorlar o vakit, çok şey biliyorlar onlar tabi ve biz hep en son öğrenenler olarak kalıp bu ulvi akımları yüceltiyoruz sözüm ona.

Bir akşam vakti , dolunayın ışığı vuruyor arabamın içine ,hep park ettiğim o sokaktayım , bir türlü çıkamıyorum arabamdan dışarı. Anahtarı çekip çıkarıyorum yerinden ama kendimi çekip çıkaramıyorum o girdiğim girdaptan.. Bir sorunum var belli  , adım atmaya değil kafa yormaya ihtiyacım. O ışık işte , aydınlattıkça içeriyi, medet umuyorum o meleklerden, hani Tanrı meşgul ve duymuyorsa sesimi.  Bir iki usturublu cümle kurayım da eksik kalmasın duam diyecek oluyorum, dil varmıyor dönmeye."Ne çok şeye tutundun be insan" diyorum, ilk insandan bu yana aya tutundun güneşe ineğe ve ateşe, danslar ettin oklar savurdun kaderin sinesine yalnız bir Tanrı'ya tevekkül edemedin ama ne çok şeye tutundun.

Meleklerin iradesi olduğu nerde duyulmuş hangi kutsal kitabın özüdür yaradanı rahatsız etmeyin küçük işleriniz için safsatası diye kusuvermişti o anda özüm. Şimdi o anın test edilme zamanı geldi diyemecek kadar üç buçuk atıyorum, " sayın melek ehem öhöm" diyecek ve hatta temizleyecek bir boğaz arıyorum en işveli ses tellisinden ama yok, o ne vakit yapması gereken bir şey oluyor o vakit zambak gibi mis kokusunu etrafıma sararak yanıma geliyor, işte o kadar.. burdan sana bir kart atayım ne çok isterdim dost, arkasına kocaman NAFİLE  yazmayı bir de..

-meleklerle yaşamak-

10 Temmuz 2014 Perşembe

AN İTİBARİYLE





Bir bavulu olur insanın, iyi kötü gideceğin yere götürecek bir şeylerin de vardır içinde.. hani dımdızlak hissetmezsin böylelikle kendini.. Burda dımdızlaklık galaksi boyu, çimdik atıp sıçrayacağım bir derim bile yok ..telefonunu evde unutmuşluğun anlık gerginliği geçer de özgür hissettirir ya bu yokluk sana kendini , öyle bir özgürlük ki alabildiğine, tek taşıdığın seninle sıra bekleyen ruhun..

burası araf mı diye soracak oluyorum benimkine- benimle kıyamet kopana kadar burada olacak anlaşılan. -Türkçe soruyorum gibi oluyorum ama sesim çıkmıyor ,ama duyuyor biliyorum çunkü o da bana cevap veriyor gibi oluyor..gibi mi oluyor yoksa gerçekten mi oluyorunu henüz anladığım söylenemez,öyle çömezim ki bu alemde ne yaşım belli ne varlığım..  aklımdan geçenleri söylemek istiyor olmam mı söylemek istemediklerimin bana kalabilmesine yardımcı oluyor, öyle ya sözlerin söze bürünüp yola düştüğü frekansta başını kuma gömen cümlelerim de var benim,bende kalsın istediğim.. bundan böyle ayan ve beyan mıyız.. hem özgür hem tutsak mıyız .. fermuarı yoksa da kapatabildiğimiz bir ağzımız vardı dünyada, can dilerse susabildiğimiz, şimdi ne yapacağız?

bilen var mı ne zaman kopacak bu kıyamet? o vakte kadar her yer ışık her yer renk , kimisi yerde akıyor kimisi dans ediyor gibi kimi duvar bulsa kendini çarpacak defalarca parçalanmaya çalışılan bir atom gibi.. bu renk oyununa tahammül etmek de mi var sınavda.. Aldığı emirden ve vazifesinden gerisine karışmayan bir meleğim var söylemiş miydim, o bembeyaz bizler gibi değil.. Ne kadar zaman var , burada mı bekleyeceğiz süzülecek miyiz bir yerlere görecek şeylerimiz kaldı mı hala diye sorularıma başlamak istiyorum bir yerlerden artık ama o taraflı olmuyor sanki kimini duyuyor kimi sessizliğe de ben uyuyorum ..

Ne zaman sorusu hiç sorulmamalı belki , öyle düşünüyorum, ne dünyada ne burda, anlamı yok ne tuhaf..

Benim ölçüm saat gün ay yıl idi değil mi , idrakımın çok üzerinde bir hesapsızlık içindeyim şimdi belki bir kaç gün oldu buraya geleli belki bir kaç cümle.. Sabır erdemi dünya hayatı için değil dostlarım , tam da buraya bir hazırlık çok muhtemel bir ihtiyaç ..başı sonu giriş gelişme sonucu olmayan bir tuhaf an, evet an hep an  gibi burası.İlerledik mi acaba diyemediğimiz bir yerindesayma hali ve tek yerinde saymayan şey vicdan muhasebesi..

İyi bir insandım  bence diye aklımdan geçiyor ve sanki gülümsüyormuşum gibi de hissediyorum olmayan ağzımla tam o anda bir ses sarsıyor beni belli ki canını acıttığım biri.. Ama ödeştik diyorum içimden, sonra af da ettik birbirimizi ,ama.. Bu kadar ince hesaba girersek ohooo diyorum , ve gireceğimizi hissediyorum tam da o anda.. Ama bunu bilse insan yaşayamaz ki dünyada, seni yoldan çıkaran ne çok şey oluyor biliyor musun sen hayatta diye bağırmak geliyor içimden haklıyım çünkü! hayır, telafisi yok.. "yaşandı ve bitti"yi dünya hayatında ne çok kullanırdık bizler değil mi , yaşandı ve bitti , neredeysem tam da burası için kullanılan bir deyim olmalı, tam da dönüşün olmadığı bu tek yön yol için.. Dünyada yaşandı ve dünyada bitti ..


eğer cennete gidersem bana muz bahçesi çikolata şelalesi sunana önce sorularıma cevap ver diyeceğim ,önce onlara cevap.. Kader miydi tüm yaşadıklarım,yaşayacaklarımı biliyor muydunuz her detayıyla.. Özgür iradem var dediğim her yol ayrımım ..Ahh, ben seçtim sandıklarım üzüldüklerim ağladıklarım kayıplarım ve gururlandıklarım mutluluklarım başardıklarım .. Tevekkül neydi , tevafuk neydi ? eğer benim bir cennetim varsa ,yeri tam da cevapların açıklandığı makam  olmalıydı...   Ahh bir de nedenini bilmediğimiz tıp hadiseleri belki biraz da mucizeler ve o hayatlara değen altın dokunuşlar.. bu yanımdaki anlatacak mı bana acaba sen karşıdan kaşıya geçiyordun ve biz senin topuğunu kırdık sen vaden dolana kadar yaşa diye,ulvi hikayelerim olacak ve ben bunları bilecek miydim sevap günah muhasebesinden geri kalan vakitte iki hoş sohbet de edecek miydik hey gidi dünya hayatı diye..

dımdızlaklık halim böyle devam ediyor işte, aklımdan geçenleri İngilizce Almanca hatta tamamen uyduruk bir dille anlatsam bile anlaşılır bir yerde olduğumuzu düşünmeye başladım ve bazı renklerin biçime kavuştuğunu.. Evet ,evet şurdaki pembe kızıllık uzun zamandan beri burda olsa gerek belki de yeni geldiği için mi hala farkedilir yüz hatları var gibi sanki.. ayna yok neden, ben nasıl göreceğim kendimi , gözüm de yok zaten dert değil , görebildiğimi düşündüğüm bütün bu şeylerin sadece bir fikir olması bile korkutucu.. 

Kabir, bu tümüyle anlaşılmaz ve hatta ölünce anlarız nasılsaların hala anlaşılamadığına tanık olduğum bu anlarda azaba dönüyor gibi ve dua edenlerimi hissediyor gibiyim, kimlerin olduğunu değil ama edilen dualar olduğunu rengimi uçuk yeşile çeviriyorsunuz..

-Cevap Cenneti-

NAHL





"-İbadet nedir bilir misin Nora?

-Bilirim..

-Nedir?

-Namazdır, oruçtur misal bir de çalışmaktır dürüstçe..

-İbadet anahtardır Nora, Sen ile O arasındaki kapıları aralayan anahtarlardır. Nurundan biraz olsun faydalanmak için attığın adım gösterdiğin çabadır. Görmek isteyişindir, duymak isteyişindir. yüreğindekini sen tarif etmesen de bilen yaradanın , sen de biliyor musun diye sana yönelttiği sorudur. Yalan yanlış okuduğun Arapça duaların değil belki ama yüreğini sızlatan anlara seni döndürüp bir daha bakmana vesile olandır.herşeyin gerekli olduğunu düşündüğün bu hayat da gerçek ihtiyacını sana hatırlatandır. o vakit neden şekli vardır ibadetin diye sorarsın değil mi Nora.. Tarifi olmayan bir yemek , pusulası olmayan bir gezgin ,  fikri olmayan bir beyinle ne kadar  sonuca varabilirse işte insan.."

"Yaradan konuşur bizimle, bazen radyoda çalan bir şarkıdır o bazen nereden geldi konu buraya dediğin bir yabancı muhabbet..ama konuşur mutlaka..Benimle bal kavanozu konuştu en son biliyor musun.. saat sabahın üçü ,"sır, sabır ve armağan "dedi.. "bu bal sana gelinceye kadar kaç binlerce arı binlerce kez kanat çırptı, ziyan etme" ."

-ETME- 

O "AN"




"Sadece nefes alıp veriyorduk. . hiç bırakmadan alıyor ve veriyorduk .. çok uzun sürdü ..ellerim kasılmaya başlamıştı ve parmaklarımı oynatamıyordum, onlar kaskatıydı.. bırakmak istedim , "devam et" dedi.. kırkbeş geçmez dakika sürdü ve ben bu işin nereye varacağını bilmeden hiç bir yerimi kıpırdatamadan öylece uzanıyordum.. O "an"ın gelmesi tam kırkbeş geçmez dakika sürmüştü ve kaybolmuştum işte bir gece siyahında .. bir ben kalmıştım koca dünyadan geri ve içimde gidip gelen bir ölüm korkusu.. devam etmekle etmemek arası bir yerde O'na seslendi: "Beni yaratıp nasıl bu kadar başı boş ve yalnız bırakırsın?! Onca olan biteni yaşamama nasıl izin verirsin?!".. Belki sevgilim belki sevdiklerim ve sevmediklerimle sorunlarım olmuştu ama O'nunla asla.. nerde çıktığını anlamadığım alabildiğine isyan dalgası , nasıl kabara kabara geliyor sahilime.. aktı gözyaşlarım, süzülüp omuzlarıma düştü, hissettim. "Ben hep senin yanındayım" diyişini de hiseettim en ufak bir kelime olmaksızın, buram buram saran şefkati ısıttı yüreğimi, "ölüm" dedim içimden "korkulacak bir şey değil".. Bütün bu karmaşanın son buluşuna sevinemez insanlar, ölenlere ağlar dualar ederiz bir yanımız onlarla yaşasın daima diye.. orda senden başka kimse yok ne bir ses ne bir nefes.. birisine dua edeceksen ölmesini bekleme, git yüzüne söyle , bilsin..benimle gelen tek şey yüreğimi hafifleten sevgiler oldu ve hep o güzel dilekler.. O akşam evine geri dönen ben değildim çünkü, evinden ayrılandım .. Yalnız olmadığınızı bilin , ve sayılı nefeslerinizin kıymetini .." 

..notlarını düşmüş defterine, sormayı sevdiği sorularına cevapları geliyor kendi ayaklarıyla..


-NEFES-

Geride Kalanlara İlk Cümleler






...

"Elim, kolum,bacaklarım  bana ait bir bedenim, rüzgarda uçurduğum saçlarım ,mutluyken içi gülen gözlerim var sanıyorum hala.. Bitti değil mi gerçekten, giydiğim yerde çıkardığım elbisemmiş o benim.. Geldim.. Hani bembeyaz ışık olup nura varmamışız.. kimsenin yaşını kestirebildiğimde yok.. kendimi hava gibi hissediyorum , rüzgar gibi ,nereye eseceğimi bile bilmiyorum. Bana eşlik eden biri vardı yanımda, onu arıyor gözlerim ama sadece renkler , tek görebildiğim. Yabancı olmayı çok severdim yaşarken, bilmediğim bir suya değsin ellerim basmadığım topraklarda aksın elektriğim isterdim, kimse beni bilmesin ama hatırlasın .. Burası gibi değil o yabancılık , aslında çok da tarif edemedim. Yuvamda gibiyim, anahtarını bulamadığım kapımın önünde bekliyor gibi.. içeri girsem herşeyi dışarda bırakabilecekmiş gibi anlatabiliyor muyum biraz.. şu çaprazımda bozbulanık bir renk çok hareketli, istemiyor burda olmayı belli. Halbuki ne öğrendin geldiğin yerde deseler "kabul vermeyi" demek ilk cümlemdi.. 

burası biraz rüyalara benziyor sanki, kimsenin tanıdık ve de yabancı olmadığı öyle araf bir yer.. birisi havaya sevgi parfümü sıkmış gibi  sarmalanmış hissediyorum sudan çıkmışım ve üstüme bir havlu veren olmuş gibi.. Annemin sırtımı sıvaya sıvaya ısıttığı günler gibi şefkat ve ilgi dolu bir parfüm sıkılmış havaya.. şu çaprazımdaki bozbulanık renk, ona bakıyorum nicedir, yorulmayışına, isyanına kederine bakıyorum.. kimsenin sesinin duyulmadığını söylemiş miydim? Homurdanma bile yok.. bir müzik var sanki notalarına kafası takılıyor insanın.. en derin pişmanlığına ve en nahoş vedalarına çekip ruhunu sapanla fırlatır gibi yükseltiyor sonra gökyüzüne, hazza gidiyor bu yükseliş aşk coşkusuna mutluluk gözyaşlarına ,kucaklaşmalara gidiyor akan gözyaşlarına karışan aşkın  tenine.. film şeridi sandıkları ölürken geçmez miydi gözlerinin önünden, ben yoğun bir mide bulantısı üstümde boşluğun tarifsiz kuvveti ile geldim buraya, ne öne ne geriye saran bir film geçmedi gözlerimden, elini uzatan o masumiyete evet dedim ve geldim.. zaman ver deseniz , belki hatırlayamadığınız bir rüya kadar diyebilirim.

elbiselerim verilse de şahsiyet kazansa yeniden ruhum diye bekliyor insan, sarı bukleli saçlarım vardı benim ve bol rimelli yeşil gözlerim .. neyim kalmış ki geriye ağzımdan bile çıkan "hiç" kelime.. Sesim yok düşünün, çığlığım yok, söylediğim şarkılar yok yan masanın narasına kadeh kaldırdığım bir derdim bile yok.. sahi içtiğimiz kadehleri de saymışlar mıdır ? beni ağlatan ,güldüren o dost meclislerindeki her iç çekiş her serzeniş her sandalyeden düşüşün bile hesabını vereceğiz öyle mi?.. 

renklerin renklere karıştığı alabildiğine bir alan burası,ne alt var ne üst.. ne sağım sağım artık , ne solum solum.. Bir kendinle başbaşalık ki ucu fena kördüğüm.."

Nora meleğinin selamını almış ve" Aleyküm Selam" la birlikte rüya sandığı o aleme geçişini tamamlamıştı bile..


-Araf-

20 Haziran 2014 Cuma

ÖTEDEN BERİSİ


.........



"..doğdum, yaşadım ,öldüm..

ne oldu şimdi?

bir ömür mü biçilmişti bana ve o şimdi bitti?

göz açıp kapayıncaya kadar , geçti..

onca andan anı kalan sayılı hatıra vardı aklımda, belleğimde yenileri için ayırdığım da hayli yer.. 

hesap diyorlar , şimdi değil.. bekliyoruz arkadaşlarla..

ne hesabı? görülecek miydi onca anın günahı sevabı..

unuttuklarım var , bir sürü. umursamadıklarım var. neyin hesabı ?

güzel şeyler var .. 

var değil mi ? sevdim çok ,sevindiler, güldüler,eğlendiler, aradılar beni sordular , omzumda ağladılar,anlattılar ve ben dinledim. kırdı beni biri , affettim. doğan her güneşle, şükürler ettim nefesimi  bıraktığım bedene üfleyene . her gecenin yastığı ayrı . ben bu başı çok sürükledim, kalakaldığım anlarda bile .

şimdi ne hissediyorum biliyor musunuz ? "hiç" . ne annem benim annemmiş ne babam benim babam.. ne ben o yaşama aittim ne yaşam o karmaşaya.. bir koca yalnızlık , bir büyük gücün parçasıyım. O "ol" dedi, ve ben "öl"düm..

bir büyük harfim varmış, onu da yerinde kullandım .. 

huff.. diyince bitiyor ..

sonrası ve Aleyküm Selam :) ..  "


bir rüyadan uyandı Nora, rüya olmak için fazla gerçekti..



-kum saati-


8 Mayıs 2014 Perşembe

Dialogues in the Dark nedir bilir misin?




"Bazen bir lokma söylenemeyen sözcük dizilir dilinin ta en gerisine, ne içsen üstüne nafile. " dedi Nora.  Söylenecek başka ne kaldı ki dediği bin kelime varyasyonu hala nasıl olur da tümceler kurmaya üşenmezdi, diye düşündü. Sonra sözcüklerin anlaşmanın en etkili yolu olduğu kanısından vazgeçti, tümceler kulakları kendi sesinden başkasına tahammül edemeyenlere öyle  dolambaçlarıyla insanı kaybolmaya sevkeden bir araçtı ki , susmayı seçti alacağı ilk diyafram nefesinden önce.

Ne söylüyordu sahi o, "olmaz".  "Nedeni olmayan olmazlarınız oldu mu sizin de hiç?" diye sordu karanlığa. "olmazsa olmazlarım oldu" dedi karanlık. "Olmazsa olmazların uğruna oldurduklarım oldu" dedi ,  o da sustu sonra.

Kara delik oldu karanlık sandığı "yok"ların cenneti.. Öyle bir kara delik ki tüm bahaneleri yutup , tüm kaçışların son bulduğu şifalı bir sessizlik. Boş sözlere "yazık" ve aşksız harcanan her nefese "ziyan "  notunu veren abdal gibi.

Karanlık saklar oysa herşeyi, "yok" ların cenneti olmak yarım bırakılmış bir tarif... Gözünüzle görüp ,ellerinizle dokunamadığınız anlarda bile yüreğinizi ısıtan samimi bir dost ,bir aşık gibi hissettirmesini bilir dileyene saklayıp gizlediklerini.. "yok"u "var" kılar gönül gözünü açık tutana..

O vakit aşık aşkını hissediyor zaten diye sevgiliyi karanlıkta bıraksın mı bir belirsiz vakit ?  "gelicem" demeden.. ve sevgili aşığını beklesin mi bir belirsiz vakit "olmazların oldurtamadıkları " ,"tezatı mümkün olduğu için sevdiği karanlığın geride kalacağı hayali"ni piç etmeden..

O vakit ışıkla gözleri kamaşmış bir aşık, karanlığa söz geçiremiyor ne varlığıyla aydınlansın istiyor sevgilinin karanlığı ne de tutup elinden çıkarmak sevgiliyi o karanlıktan.. "Şu an düşünmüyorum "diyor, "istesem bile yapamam ki "diyor," haklısın "diyor,"sen gel ","hep sen gel"," işine gelirse yavrum" diyor,"senin için sevinirim" diyor,"konuşmak istemiyorum" diyor,"karar vermek istemiyorum" diyor,"burda olmak istemiyorum"diyor,"daha da kötü olacak "diyor,"ben ne istiyorum bilmiyorum ki" diyor...

...... bir sürü şey de demiyor, Nora da demiyor.  kalpli üç öpücük yapıyorlar birbirlerine.. 

Cesaret ,şimdilerde  Game Of Thrones sanılıyor belli ki , canın isteyince başa sarıp izlediğin .. 

AŞK, hüzün veriyor bu ara bir de yüksek doz kahramanlık sanrısı, dünyayı kurtarmaya yaradığını sandığın .. :)

ve GEL demek , öyle fuzuli bazen ve öyle de eşsiz, çağıranın varken.. 

"Aptalın gözü karalığı ,düşünmekten yorulanlara inat hala 1 numara listelerde!" diye anonsunu yaptı  Nora..

"işte karşınızdaaa...;



Ama..

OLMAZ! ;)

17 Nisan 2014 Perşembe

LİSTE







Nora üst üste karşılaştığı tuhaflıklar üzerine listesini hazırladı. Hayvanları koşulsuz sevmek ne kolay diye düşündü, insanlar için aynı düşünceyi paylaşamıyordu..

bir liste hazırladı..

"En sevdiim insan davranışları" koydu adını..

1- emrivaki yapmaktan çekinen ve hatta yapmayan
2-rica etmesini bildiği gibi teşekkür etmesini de bilen
3-başına iş açacağını bilse de doğru söyleyebilen
4- hayatı akışına bırakabilen
5- herşeyi/herkesi kontrol altına almaya çalışmadan da yaşamanın mümkün olduğunun farkında olan,
6- zamanın değerli bişi olduğunun bilincinde, bu yüzden sizin de zamanınızın size gerekli olduğunun idrakında olan,
7- sahip olduğu herşeyi ölümün ötesine taşıyamadığını herşeyin burda kaldığını ve nefesin bile bir emanet olduğunu ara sıra hatırlayabilen,
8- kusursuzluk arayışını "kusurlarıyla da güzel"e çevirebilmiş,
9- çözüm odaklı eleştirmeyi eleştirme alışkanlığına tercih edebilen,
10- çocukların sadece "çocuk" olduğunun farkında olan
11- gidene de kalana da hay hay diyebilen,
12- başkasının üzüntüsü ile egosunun beslenemeyeceğini bilen ,
13- başkasına benzemediği için üzülen/ezilen olmayı seçen değil olduğu gibi olduğu için kabul gördüğü yaşamı seçen,
14- duygularına karşı dürüst olmayı yüzünde yorucu bir ifade taşımanın ağırlığına tercih eden
15- nasılsın diye sorduğu zaman verdiğiniz cevabın da umurunda olan,
16-sohbet etmenin şikayet etmek demek olmadığını öğrenmiş
17- almadan vermenin vermeden almaya benzemediğinin algısında,
18- sorulmadan verilen tavsiyenin ukalalık olduğunun tanığı olmuş,
19- korna çalmadan da trafiğin mümkünse ilerleyebildiğini görebilen,
20- verdiği sözü üzerinden yeni asfalt geçmeden tutabilen...
...-....

yazdıkça yazası yaşadıkça anlatası vardı..

Sustu..


SUSMAYI SEÇMEK ..


5 Mart 2014 Çarşamba

BEN!






"Ben ışığım .. benimle aydınlanır dünyam.." diye mırıldandı Nora, az önce okuduğu kitabın satırlarını tekrarlıyordu .  Kendini kenara koymuş insanların hayat hikayelerini dinlemekten yorulmuş, her dinlediği hikayede dününden bugününe tanıdık izler bulmuştu. Eşinin öncelikleri, sevgilinin öncelikleri, patronunun öncelikleri, çocuğunun öncelikleri arasında sıkışıp kalmış ruhlarla kolkola yürümüştü onca zaman. Ne zaman unuttunuz kendiniz için bir şeyler yapmayı ,size kim öğretti kendinizden vazgeçmeyi diye haykırmak istedi.. Sustu..  herkesin tekamülü kendine ;)

HAYAT DERSİ

28 Şubat 2014 Cuma

Mutlu olmanın şartı







"Kendimi mutlu hissetmiyorum "dedi Nora. Bir kafesde çırpınıyordu yüreği.Öyle hızlı atıyordu ki öfkeyle karışık umutsuzluğa teslim olmuş kalbi, derin bir nefes çekti içine, yine de dindiremedi. Ne olmasını bekliyordu, hayatın ona ne vermesini istiyordu. Bir çocuk belki, bir aile. kendine ait yaşam birimi belki. Sessizlik . Maskesizlik. Özgürlük . Bunlar olmadığı için miydi mutsuzluğu, şartların onu kısıtlamasından mı sıkılmıştı. Oysa ne tezat isteklerdi kendi içlerinde. İstediği sessizlik ve özgürlük ona sahip olacağı bir bebek ile gelmeyecekti. İstediği bebek ise kısıtlanmışlık tam da o an itibariyle başlayacaktı. Ruhunu doyuramadı. Huzuru dışarda aramış olmalıydı ve mutluluğu şartlara bağlamıştı. İstekleri hiç bitmiyordu ve bunu yaşamın devamlılığıyla örtüştürebildi ancak sahip olduklarına duyduğu şükranı es geçmiş olmalıydı. Nefes aldığı sürece umut hep vardı. İlahi olana , hiç bir varlığın başı boşluğuna yer olmayan eşsiz dizayn ve düzene yeniden tutunmalıydı.

Hatırladı , "O beni  unutmadı..."

TESLİMİYET

26 Şubat 2014 Çarşamba

9





Kaç arkadaşı olmalı insanın diye düşündü Nora, kaç dost kaç sevgili.. Saymaya yarayan parmakların bu soru pek hoşuna gitmedi. "Nitelik olmalı ilişkilerde" dedi, niceliğin nicesinde bulamadığı "samimiyet de olmalı elbette " diye devam etti. Samimi olmak adına yakınlaşan ruhların görünmezlikleri son bulduğu anda  çekilen çizgiler vardı, koyulan mesafeler .. Ölesiye kıskançlık vardı bazen görmezden gelinemeyen , iyi niyetlerin sepetine sızmış sivri diller..Kucaklaşmalarda sarılan yaralı kalpler kırık hayaller vardı , o sarılışların hatrına göz yumuşlar .. Senin yerinde olmak istemezdimlerin gölgesinde sen olmaya özenişler vardı ,senin bile sen olmadığın hikayelerde..

Kaç dostu olmalı sorusunun hazır cevaplığı akıyordu yaşamının önünden  gümbür gümbür .. Dostlar, 1 iken 1000 hissetirir  hem kendini hem seni sana .."1 başımayım"lığının duygusunu nasıl olur diye hayal ettirir yalnızca,yaşamana izin vermez; 1 iken 1000 olursun işte.. Dost da 1 kişidir bazen,  1000 dostun varmış gibi hissettirir varlığı öyle bir zenginlik katar ki anına, dünyanın en tepesindesin ve senin için dönüyor zannedersin gezegenler.. Matematik böyle görecelilik kazanır işte..

Sevgili?.. Sevgili .. kimin yatı  kimin arabasıdır sevgilisi, kiminin dokunduğu kiminin özlediğidir, kiminin yavrusu kiminin Alman kurdudur..Onu tek dinleyen " kasımpatısı "ya da  doyamadığı İstanbul manzarasıdır sevgilisi..Belki hepsidir, belki hiç biri.. Bam teline basandır belki , belki de dilinden düşmeyen bir şarkı..

Beni ne kadar seviyorsun göster bakalıma kolları yetmeyen ufaklığın çabası gibi bazı şeylerin doğru cevapları..

Senin için 8, benim için 9 ..

19 Şubat 2014 Çarşamba

Periyodik Sorular





Çok zaman harcadığını düşündü Nora, boşa geçen zaman , kayıp. Ne çok duygu karmaşasıyla geçti ne çok anı sözüm ona. Tek bir güvenli duygu bulmalı ve ona mı sığınmalıydı sorusu geçti aklından. Düz, dümdüz bir sadelikte sorgulanmaksızın geçebilecek bir geçmiş vardı oysaki , kapıyı gösterdi. Geride bıraktığı zamanın yüreğini burkması ne kadar zaman var daha önünde bilememesinden değildi elbet, geç mi olur diye düşündüklerinden bir demetti kafasını kurcalayan. Ya olmazsa?larıydı. Ya olmazsa ne olurdu sahi, yaşanmamış bir hayatla mı vedasını ederdi ,"hayır"dedi. Başlarken hayata kendi ayakları üzerinde her rengi kullanmak istediği tuvalinin eksik kalan renkleri olacaktı muhtemelen , öyle düşündü önce, sonra anladı belki onun resminde her şey tam da olması gerektiği gibi olacaktı eksik sandığı renkler başka paletlerin olmazsa olmazlarıydı.

"Büyük resme bakmak bir adım geri çekilmekle mümkün gibi gözüküyor olsa , bir adım atmak geleceğe bu kadar cesaret istemezdi.." dedi. 


"Varsın aksın"  dedi, kana kana aksın .. 

28.GÜN

28 Ocak 2014 Salı

MAVİYE BOYASAM..





"Bir boşluk var " dedi Nora.. Tanrıların doldurması için bıraktığı boşluklardan olmayan bir boşluk. Bir şeyler yapıp o boşluğu doldurması gerekliymiş gibi hissettiren bir boşluk.Yarın yine beni oyala diye paçasına yapışacak bir çocuk gibi bir boşluk. Kendine yeterince zaman ayıramadığı anlarda ve vaktin sanki hiç akıp gitmediği hiç geçmediği anlarda beklenmeyen ve hatta istenmeyen bir misafir gibi çıkıp geliveren bir boşluk. zihniyle defalarca alt ettiği , sığındığı yüce gücün ne istiyor bu boşluk sorusuna cevabı zamana bıraktırdığı bir boşluk..

Sahip olduklarının ve olamadıklarının karşılıklı düetini bölen çığlık gibi bir boşluk ,bir tek ben varım hep var olacağım imzasını atan bir boşluk sanki. Nora  hastane koridorunda yürüyor kendi şımarıklığına şahitlik ediyordu acının türlü kostümlerini gördükçe . Nice kayıplar ve ağıtlar boşluğun bir anlık gerçekliğinin dansını yapıyordu kol kola o koridorda. kendine yeter halde iken yetme halini sevmemek ve yetmezliğe düşme halinden ölesiye korkmak. Yalnızlığı aramak ve yalnızlıktan ölesiye korkmak. Aşkı bulmak ve kontrolünde olmayan her duygudan ölesiye korkmak. Çoğalma dürtüsü ve yalnızlığın güvenli gölgesi.Güven duygusu ve monotondan sakınma haline kırbaç sahte arızalar. Bir kelime için zihinde dönen dönme dolaplar .Boşa geçen zamanlar ve zaman nasıl da geçti ler.

"Şükür halinde değilseniz işte tam da bu haldesiniz" dedi, "beni anlamak zor değil". 


BOŞLUK..

13 Ocak 2014 Pazartesi

KUŞ DEĞİL, KAFES..




Nora özgür bırakmak istiyor.. Özgür bırakılmak da istiyordu ,ta ki yaşadığını zannettiği kafesin kapısını isterse açabilir ve uçabilir olduğunu farkedinceye kadar.. Kafesi suçladı, onu kafese koyanları suçladı.. Kafes olmazsa kanatlarını hırçınca çarpıp yaraladığı  sınırlar da olmayacak, istediği diyarlarda kendine istediği gibi bir yaşam kuracaktı.. ne zaman ki o kapı açıldı, ne zaman ki alındı kafesi üzerinden , gidemedi .. uçmak özgürlüktü , hür olmak yaşamaktı .. Bilinmezi keşfetmekti arzusu ama bu arzunun yarattığı korkuyu hissetti nefesinde..  Yalnız olmanın mücadelesini vermeye hazırken , bu müthiş arzuyu kamçılayan o kafesi n varlığını istedi. Uçmak ve geri dönebilmekti asıl isteği alışkın olduğuna.. yalnız uçmak güzeldi ama …. Kilidi olmayan kapılar..daha güzeldi..


ÖZGÜRLÜK ÇELİŞKİSİ

.....

AKIŞIN KABULÜ







Herşey kontrolü altında olunca güvende hissedenlerdendi Nora, kontrol edebildiği kişiler ve sevgiler iyi hissettirirdi kendini. Kontrol edemediği duygularının çıkarıp attığı maskesiydi ayrılıkları.. Akışa teslim olmak çaresizlik gibi gelirdi ve kadere karşı durmak aşkın ta kendisiydi.. Öyle olmadığını anladı .. Sil baştan başladı..

İLİŞKİLER


....

DÜZ AYAK ZAAF



İnsan insanın kurdudur lafını haklı görür Nora, asla sevemedikleri, "eh nötr işte" diyebildikleri ,çok severim ve "canım o benim" dedikleri vardı hepimiz gibi..Hoşgörünün üst sınırına yanaşmayan bir yerde çizgisini belli ederdi  sevgisinin rengi , o çizgiyi aşanları ve o çizgiyle yaşayanları vardı. Henüz tüme varamadı , "gel kim olursan ol gel" diyemedi ,gönül de koydu, kalp de kırdı ,özür de diledi. Bir tek HAYIR demeyi öğrenemedi..


HAYIR MESELESİ


........


10 Ocak 2014 Cuma

KIRMIZI FİL





En çok rüya görmeyi sever Nora, hayatı boyunca okula işine geç kalması bundan. Saat tam sekizde ya da saat tam dokuzda başlamasa mesaisi dünya tersine dönmezdi elbet ama yarım kalan rüyası yeniden kaldığı yerden devam edemeyecek bir sonraki uykusunda .Önemserdi rüyalarını, asırlarca süregelen sembollerin verdiği mesajlarına internetin arama motorlarından bakmak için değildi hevesi, kendisi ile başbaşalığın içe dönüşün iç seslenişin çarenin ve çaresizliğin görülen ama anlaşılamayan rehberiydi rüyaları onun için.. 


RÜYALAR


....


6 Ocak 2014 Pazartesi

NEDENLERİN DOĞUMU ..







Çok sevdiği bir ailesi var Nora'nın , henüz tamamlanmamış bir albümün sayfaları gibi gelişmekte genişlemekte olan bir aile. Annesi , babası ve abisi var en çekirdekte, çekirdek doğrularının temellerini atan bir aile. Çekirdek korkularının , çekirdek hayallerinin ve onu kısa yoldan saadete getiren çekirdek inançlarının tohumlarını yerleştiren ve yeşerten bir aile, hepimizin olduğu gibi. Dünyaya gelirken seçmediğimizi sandığımız rastgele başımıza gelen olayların en başı evebeynlerimize sahip olmak, "acaba gerçekten öyle mi , herşeyin bir sebebi olan bu düzende bu rastgele piyango mümkün mü? diye sordu Nora.. 


HERŞEYİN BİR SEBEBİ VAR

....

GÖRDÜ..



Gören gözleri için şükranlarını sunar yaratıcısına çoğu zaman, gören güzel gözleri ve "şey"leri güzel gören gözleri olduğu için. Yüreğiyle görebildiği anlar için şükür eder ve görmekten kaçmanın faydası olmadığı anlarda alabildiği derin bir nefes için. Neyi görmek isterse onu görebileceğini bildiğini sanırken asıl maharetin görmekten kaçamadığı "şey"lerin de varlığını kabul etmek ve aynı yürek dinginliğiyle hafızasında ona yer verebilmek olduğunu gördü. Aklıyla gördü kalbiyle göremediklerini, sezgileriyle gördü ki görmesi gereken her ne varsa er ya da geç görecekti Nora, korkularını gördü hafızasına buyur etti en cesur sahnesine hayatının.

GÖRMEK

...... 

NE ZAMAN...?





Her şeyin bir zamanı olduğunu böylelikle anladı. Zamanı gelmeyen kararı veremezsin, vazgeçemezsin, ben varım ya da yokum artık diyemez söylenecek onca şeye rağmen söyleyecek tek kelime bulamazsın, zamanı gelmemişse eğer. Ağzından durmaksızın akan kelimeler olur, ucundan bucağından yakalamak istedikçe kaçar uzaklaşır arkasında binlercesi ve gözünü kırpıncaya kadar verdiğin karar tereddütsüz aldığın nefes gibi olağan gerçekleşir her neyin zamanı gelmişse ,tam aksine. Bu çizginin seni ip cambazına dönüştürmesi tam da bunu anlamana kadar devam eder durur, “uğraşırsın” der Nora. kendinle uğraşırsın, olanla olmayanla, nedenlerle nasıllarla , bırakamazsın misal ne hayalini ne kimliğini , ikilemlerin uyutmaz rüyaların uyandırmaz olur seni ,yakasından düşmek nedir bilmez bir girdap gibi çeker haa çeker seni diplere, çırpındıkça batarsın.. Ta ki es nefes "an"  gelir, çabasızlığın bilgelik görünür elinde de müjdesi.. Ektiğin tohumların  bir zamanı ,hasatı ve nadası olacak elbet , "yorulmadın mı" diye sorar Nora. Elbette herşeyin var bir sırası , nizamı ve bilhassa bir doğru zamanı..

ZAMAN



...